Kör

tüm kapılar açık ve tüm girişler kapalı….

Küçük bir göz kırpmasıyla, yerle bir olan yeryüzünün üstünde duruyordu.. Etrafta esen rüzgarın vurucu uğultusu dışında ne duyulan birşey, ne de göz bebeğinin görebileceği bir şey mevcut değildi.. Gök gürültüsünün karşısındaki boşluktaki herhangi bir yere çarpmasıyla, sesine çarpılıp ayılabilmeyi başarmıştı… Algısı uzakları dinlemeye çalışsa da artık yağmur yağıyordu.. Yere düşen damlaların sertliği saç diplerinden bedenine süzülüyordu..
Tık, tık ve tık! Duymayı başardığı ses kendi ayak sesinden başka bi ses değildi… ve üç ses vardı iki kulağında.. Yağmur damlaları, rüzgarın vurucu nefesi ve kendisini yürütmeye başlattığını fark ettirmeyen ayaklarının sesi.. Karşısında ne olduğunun ya da nerde olduğunun belki de ne olmadığının farkına vardığı yerdeydi.. Hiç bir şey yok ve her bir şey var… Olmayanlar, hayatını devam ettirmesini sağlayan nedenler, etkenlerden ibaret olanlardı.. Yani, insanlar, hayvanlar, böcekler, çiçekler, kuşlar, ağaçtaki yapraklar, göldeki ördekler gibi yaşadığını bildiren nicel şeylerdi.. Olanlarsa nitelikti.. Ruh’u bedeninde ve nefes alabiliyordu.. Düşünebiliyordu, görebiliyordu, koklayabiliyor ve en önemlisi duyabiliyordu.. tüm bunların bütünü kendi ve yerle bir olan yeryüzünün bütünüydü şimdilik.. Biraz ilerledi ve aslında hiç de ilerlemediğinin farkına vardı.. Şimdi bir nedene ihtiyacı vardı… Nicel bir neden.. Bu neden açlığından ve sıcak sıcak ensesinden akan kandan başka bir şey değildi.. Tansiyonu düşmeye, gözbebekleri etrafı bozuk televizyon gibi görmeye ve kulakları duyduğu üç sesi boğuklaştırmaya başlamıştı.. Yerde kumdan, gökyüzünde sularını biriktirmiş bulutlardan başka bir şey yoktu.. yoğunlaşan halsizlik üzerine karabasan gibi çöktü ve yerde yığılıp kaldı.. gözleri kapanırken tüm görüntüler silüetleşti ve hatırladı!
bayılmadan önce ve hafızasını kaybetmeden önce hatırladığı son şey, her şeyi net bi şekilde hatırladığıydı..
Kafasını ağır ağır kaldırdı.. şimdi nicelliğin varlıklarını hissedebiliyor, inceliklerin ruhuna girmesine izin veriyordu.. Beyaz tavanda parlayan ışığın sıcaklığını Hissedebiliyor, serumun ekşi kokusunu neredeyse dilinin üzerin de hissedebiliyordu..
“ışıkları yakın ne bitmek bilmez gece bu gece” dedi ve ilişti kulağına, beynine oradan da kalbine inen sızının sesi… Kör olmuştu.. Göremiyordu ki artık … Son gördüğü yoksunluk yeri olan vadi canlanıyordu sadece zihninde.. Planörünün pervanesine kuş sürüsünün takılabileceği ihtimalini unutup fütursuzca süzüldüğü gökyüzünün, onun gözlerine bedel olabileceğini nerden bilebilirdi ki?
Taburcu olduğu gün düşündü ve düşündü…
Kazadan sonraki o vadi zihninde canlandıkça çıldıracak gibi oluyordu.. gözleriyle beraber aklını da yitirmekten korkuyordu.. Orada gördüğü ve hissettiği son şey, ne kadar somut yaşama nedeni varsa hiç birinin orada olmadığı idi.. şimdi yine aynı yerde olduğunun hatta hayatının oraya kazık çaktığının farkına vardı.. göremeyen gözleri artık sadece hislerinin somutluğuna dayanıp yol gösterecekti O’na… Yokolmak ve var olmak, var olmak ve yok olmak kelimeleri arasında med-cezir gibi gidip geliyordu..

Artık tüm kapılar açık ve tüm çıkışlar gözlerinin karanlığında kapalıydı..

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir